Günümüzde evrensel bi insan hakkı sayılan boş zaman hakkı yakın zamana kadar insanlar için bir tembellik ve savurganlık olarak görülmekteydi. Ancak toplumsal değişimlere paralel olarak boş zamanlarda ve onun kullanılmasında da çeşitli gelişmeler ve değişimler yaşandı. Konu ile ilgili şunu da söylemeden yapamayacağım; Boş Zaman; “İki tarafı keskin bir kılıca benzer.” Boş zaman ve boş zamanın kullanımı hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak isterseniz. Bu makalemize göz atabilirsiniz.
Boş Zaman Hakkı Tarihi
Sınıf ayrımı gözeten orta çağ toplumlarından itibaren boş zamanların, soylular için var olduğu ve bu zamanlarda çeşitli spor, sanat ve eğlence türleriyle meşgul oldukları ve bunu kendileri için bir hak, halk için ise, boş zamanların söz konusu bile olmadığı bilinmektedir. Ortaçağ İngiltere’sinde, sadece soyluların boş zamanlarından söz edilebilir ve çeşitli spor ve sanatsal etkinliklerle uğraşmaları normal görülebilirdi. Eski Yunan’da olimpiyatlara katılım sadece soylu Yunanlılar içindi. Halk bu yarışmalara katılamazdı. Özgürlük, eğlenmek ve boş zaman hakkını sadece kendilerine ait gören soylu Yunanlıların her biri üç-beş köleye sahip yaşarlardı.
Soyluların boş zaman hakkına karşın, halk kesiminin bu hakkı elde edememesi çalışma saatlerinin çok uzun olması, pazar günleri yapılan tatillerin, özellikle spor yaparak değerlendirilmesinin kilise tarafından yasaklanmış olması bugünkü toplumların o zamanki (18’inci yüzyıl başları) insanların boş zaman kullanma haklarının olmadığını, ortaya koymaktadır. Lafarge, 1883 yılında boş zaman kullanma hakkının, insan haklarından binlerce kere daha kutsal olduğunu savunarak boş zamanlarda doyasıya eğlenmek, dinlenmek gerektiğini belirtiyordu. Bu süreç uzun bir dönem içerisinde pazar günlerinin, daha sonraları ise, cumartesilerin serbest bırakılması boş zaman etkinlik çeşitlerinde kısıtlamaların kaldırılması, ekonomik ve sosyal refahın yükselmesiyle, boş zaman kullanma hakkının yaygınlaşması sonucunu getirmiştir.
Artık çağımızda, başta sanayileşmiş ülkeler olmak üzere diğer gelişmekte olan ve geleneksel toplumlarda boş zaman bilincinin geliştiği görülmektedir. Öncelikle, çalışan kesimin daha fazla boş zamana ve bu zamanlarını dilediğince özgür olarak kullanmak hakkına sahip olmak istediklerini bilmekteyiz. İnsanlar teknolojinin ve daha çok üretimin kendilerine sağladığı boş zaman imkanlarının artarak devam etmesini ve bu imkanlarını her çeşit etkinliklerle geliştirmelerini istemektedirler. Günümüz koşulları, öncelikle gelişmiş ülke insanlarına bu hakkı kullandıklarını göstermektedir.
Boş Zaman Hakkının Dünyada ki Yeri
Öncelikle çalışanların boş zaman hakkı teslim eden ilk çalışmalar, ücretli izin hakkının yer aldığı bazı yazılı hukuk ve mevzuatlardır. Bunlar, ilk defa Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bazı Avrupa ülkelerinin yasalarında yer almışlardır. Bu konudaki ilk uluslararası toplantı 1920’lerde gerçekleştirilmiş, 1930’lu yıllarda ise Uluslararası Çalışma Örgütü ve Birleşmiş Milletler Topluluğu’nun gündemine alınmıştır. 1936’da birçok Avrupa ülkesi ücretli izin konusunda yasalarını çıkartmış ve uygulamalarını başlatmış başlatmış duruma gelmiştir. Bu çalışmaları 60 kadar ülkenin takip ettiği görülmüştür. Mevcut yasalar ilk ücretli izinleri 6 gün olarak belirlemiş olmasına rağmen, bu o günler için son derece ileri bir düşünce ve sosyal yenilik olarak değerlendirilmektedir. Kuşkusuz bu süre 12 güne ve daha fazlasına doğru gelişen bir süreç içerisinde gelişmiş ve gelişmeye de devam etmektedir.
Ücretli izin hakkının çalışana verilmesindeki gelişen temel mantık; insanların yaşamının sadece okul ve onu takip eden zorlu bir çalışma döneminden ibaret olmadığı, onların bir insan olarak değerlendirilip parasal sıkıntı çekmeksizin bunu istediği gibi değerlendirebileceği bir dönemin de olması gerektiği olmuştur. Bu sadece ücretli izin haklarının verilmesiyle de sınırlı kalmamış ayrıca turizmi teşvik eden indirimli ulaşım biletleri veya çeşitli dinlenme etkinliklerinde bulunacak kolaylıklar da sağlanmıştır. Bu süreç günümüzde de çeşitli isimler altında devam ettirilmektedir. Ücretli izin hakkı, uygarlık tarihinde ilk kez kişiye, egemen güçlerce kullanılan takvim bütünlüğünde bir gedik açmaya imkan tanıyarak kolektiflikten kişiselliğe dönüşen zamanını özgürce kullanma şansını vermiştir. Ayrıca bu uygulama, boş zamanları değerlendirme etkinlikleri, turizm ve bağlı sektörlerde büyük hareketlilik ve gelişmeyi de sağlamıştır.
Boş zaman hakkı elde edilmesi ve genişletilerek devam ettirilmesi sendikaların, mahalli idarelerin ve hükümetlerin de savundukları politikaları içerisinde yer almaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 24’üncü maddesi ; “Herkesin dinlenmeye, boş zamana, özellikle iş saatlerinin makul ölçüde sınıflandırılmasına ve belli dönemlerde ücretli tatillere hakkı vardır.”
Boş Zaman Hakkının Kanunlaşması
T.C Anayasa’sının (1982) 17’nci maddesi “herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” diyerek temel yaşama hakkının dokunulmazlığını sağlamaktadır. 50’nci madde ise, “çalışma şartları ve dinlenme hakkını garanti altına almaktadır”. Bu maddeye göre dinlenmek, çalışanların hakkıdır. Yine 58’nci madde ile “Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar vb. kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” diyerek insanların bu tür olumsuzluklara düşmemeleri için, eğitim veya boş zamanlarını değerlendirecek tedbirler alarak çözümler bulması gerekliliğini belirtmektedir.
Hükümetler, çalışanların boş zaman hakkı oluşturma ve bunun en iyi şekilde değerlendirilmesi arzusuyla bu konuya programlarında ve kalkınma planlarında yer vermektedir. T.C İş Kanunu’nun 1’nci maddesi de bu konuda; “işyerine başlı bulunan dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri gibi yerler işyerinden sayılır” demekte ve yine aynı Kanunun değişik maddelerine göre ise, hafta sonları yıllık ve iş araları dinlenme için çalışılmış gibi ücreti de ödenen zamanlar yaratılmaktadır.
Ayrıca, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 47’nci maddesi “Yüksek Öğretim Kurumları (YÖK)nun yapacağı plan ve programlar uyarınca öğrencilerin beden ve ruh sağlığının korunması, beslenme, çalışma, dinlenme, boş zaman değerlendirme gibi sosyal ihtiyaçlarını karşılamak ve bu amaçla bütçe imkanlarını nispetinde okuma salonları, yataklı sağlık merkezleri, öğrenci kantini ve lokantaları açmak, toplantı, sinema, tiyatro salonları, spor salonu ve sahalar, kamp yerleri sağlamak ve bunlardan öğrencilerin en iyi şekilde yararlanmaları için gerekli önlemleri almakla görevlidir” diyerek, ülkemizde önemli bir sayısal potansiyel oluşturan üniversiteli öğrencilerin bu haklarını, yasal güvence altına almıştır. 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’na göre ise, “ders dışı saatlerde ve tatillerde öğrencilerin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü tedvir alınır” şeklindeki ifadelerle bu konuda önemli bir vurgulama yapmaktadır.
Boş Zaman Hakkının Üniversitelerdeki Yeri
Üniversiteler ve Yüksek Öğretim Yurtlarında öğrencilerin boş zaman hakkı ve onun rekreatif etkinliklerle değerlendirilmesi yasal güvence alınmış olunmasına rağmen, maalesef uygulamaların çok yetersiz kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Boş zamanın, teknolojik gelişmişlik, sosyal, kültürel, ekonomik, eğitim düzeylerine orantılı olarak kullanım hakkının yükseldiğini görmekteyiz. Sanayisini kurmuş, gelişmesini tamamlamış ve bunu ilerletme çabası içerisinde olan toplumların boş zaman kullanma hakları ile henüz bu safhalara gelememiş toplumların boş zaman kullanma hakları ve biçimleri arasında da elbette çeşitli farklılıkların olabileceği de normal sayılmalıdır.
Burada kendimize şu soruyu sormakta da yarar vardır: Boş zaman hakkı gelişmiş ülke insanları gibi, her ülke insanı için bir hak mıdır? Yoksa, yılda kişi başına milli gelir iki bin dolar olan bir insanın ile örneğin; ABD’de 60 bin dolarlık insanların elde ettikleri boş zamanlar ile onu değerlendirme biçimleri aynı mı olmalıdır? Aynı haklar mı tanınmalıdır?